The Piece of Presstitute Excrement known as the NYTimes Has Had to Admit that Yes there Is a Deep State at War with President Trump

October 30, 2019 | 

The Piece of Presstitute Excrement known as the NYTimes Has Had to Admit that Yes there Is a Deep State at War with President Trump

The New York Times Hopes the Deep State Wins

Paul Craig Roberts

This is a surprisingly good report from Robert Merry. http://www.informationclearinghouse.info/52461.htm

The only mistake Merry makes is his erroneous statement that Trump held up aid to Ukraine to pressure the Ukrainian president to investigate the Ukrainian firm that made $1,750,000 payments to the corrupt Biden and his corrupt son. The transcript of the telephone call between Trump and the Ukrainian president shows no Quid Pro Quo, and the Ukrainian president says there was none. The Quid Pro Quo was entirely on Biden’s part when he told the president of Ukraine to fire the prosecutor investigating the firm that was paying him and his son seven figures in protection money or forfeit $1 billion in US aid. You can watch it here: https://www.wsj.com/video/opinion-joe-biden-forced-ukraine-to-fire-prosecutor-for-aid-money/C1C51BB8-3988-4070-869F-CAD3CA0E81D8.html

Moreover, even if Trump did threaten to withhold aid from a country that was covering up corruption by a US vice president and his son, that is the US president’s right. There is no reason whatsoever that a president should permit US taxpayers’ money to be given to a government that covers up corruption by a vice president of the United States.

We know for a fact that there was corruption by Vice President Biden. He bragged about it before the Council on Foreign Relations. You can watch him doing so here: https://www.wsj.com/video/opinion-joe-biden-forced-ukraine-to-fire-prosecutor-for-aid-money/C1C51BB8-3988-4070-869F-CAD3CA0E81D8.html

Biden’s son has admitted that he used poor judgment taking money from a firm in order to protect it from prosecution.

Even if Trump did what the Democrats allege, which he did not, there is nothing illegal or unethical about it whatsoever. Compared to the tactics US prosecutors use to convict the innocent, Trump’s conversation with the president of Ukraine is far above the highest ethics known to US prosecutors.

Why aren’t the Democrats complaining about the criminally illegal treatment of Julian Assange and Manning? The reason is that the Democrats, the most utterly corrupt political organization on the face of the Earth, are bought and paid for by the Deep State. The Democrats are dog excrement to the core. They are traitors to America and to our Constitutional order. The entire party should be arrested and put on trial for sedition to overthrow the government of the United States.

More from Articles & Columns 

PERSIAN/FARSI -- خلیفه، فیلم سی آی ای بین تخیل و واقعیت بوسيله ى مانیلو دینوچی

خلیفه، فیلم سی آی ای بین تخیل و واقعیت

بوسيله ى مانیلو دینوچی

ولترشبکه | رم (ایتالیا) | 31 اكتبر 2019 

FRANÇAIS  ITALIANO  PORTUGUÊS  ROMÂNĂ  ESPAÑOL  TÜRKÇE 

ترامپ رئیس جمهور آمریکا پس از مشاهدۀ حذف ابوبکر البغدادی گفت « مثل تماشای فیلم بود »، خلیفه رهبر دولت اسلامی (داعش) در اتاق مخصوص کاخ سفید پخش شده بود. سال 2011 در همینجا بود که رئیس جمهور آمریکا اوباما حذف دشمن شمارۀ یک در آن دوران یعنی اسامه بن لادن رهبر القاعده را تماشا می کرد.

با همان صحنه پردازی : سرویس های سرّی ایالات متحدۀ آمریکا از مدتها پیش مکان دشمن را شناسائی کرده بودند، او به اسارت گرفته نمی شود بلکه او را از بین می برند : بن لادن کشته می شود، البغدادی خودش را می کشد یا «خودکشی» می شود و جسدش از بین می رود : جسد بن لادن در آب غرق می شود، باقیماندۀ جسد البغدادی به وسیلۀ کمربند انفجاری از هم می پاشد و این یکی نیز در دریا پراکنده می شود.

TUR -- Manlio Dinucci -- Kurgu ve gerçeklik arasında bir CİA üstün yapımı, « Halife »

Kurgu ve gerçeklik arasında bir CİA üstün yapımı, « Halife »

yazan Manlio Dinucci

Bu oldukça iyi tanımlanmış bir üründür. İtiraf edilemeyen bir silahın kullanıldığı geniş kapsamlı bir özel harekatın sonunda, hayat verdiği kişinin ölümünün sahnelenmesi gerekmektedir. Bu kamuoyunda bırakılan izleri silmenin en iyi yoludur. Bin Ladin’inkinden sonra, şimdi de el-Bağdadi’nin ölümü.

VOLTAİRE İLETİŞİM AĞI | ROMA (İTALYA) | 31 EKİM 2019 

FRANÇAİS  İTALİANO  PORTUGUÊS  ROMÂNĂ  ESPAÑOL  فارسى 

Başkan Trump, Beyaz Saray Situation Room’da gösterilen, IŞİD lideri Halife Ebubekir el-Bağdadi’nin ortadan kaldırılmasını izledikten sonra, « Film izler gibiydi » dedi. 2011 yılında Başkan Obama da aynı yerde, o dönemin bir numaralı düşmanı, El Kaide lideri Usame bin Ladin’in ortadan kaldırılmasını izlemişti.

Mizansen aynıdır: ABD gizli servisleri uzun süreden beri düşmanın yerini belirlemişlerdir; düşman ele geçirilmemiş, ama infaz edilmiştir: Bin Ladin öldürülmüş, el-Bağdadi intihar etmiş ya da « intihar ettirilmiş »tir; ortada ceset yoktur: Bin Ladin’in denize gömülmüş, el-Bağdadi’nin patlayıcı yüklü yeleğinin parçaladığı kalıntıları da denize serpiştirilmiştir.

Filmin yapımcı şirketi aynıdır: 17 federal örgütten oluşan İstihbarat Topluluğu. CİA (Merkezi İstihbarat Ajansı) dışında, DİA (Savunma İstihbarat Ajansı) da işin içindedir, ancak Dışişleri Bakanlığı ve Anayurt Güvenliği Bakanlığı gibi Silahlı Kuvvetlerin her bir bölümünün kendi gizli servisleri de vardır.

İstihbarat Topluluğu, askeri eylemler için en az 75 ülkede konuşlandırılan, resmi görevi « düşmanları ortadan kaldırmak ya da yakalamak için doğrudan eylem yapmak » dışında « Komutanlık tarafından eğitilen ve örgütlenen dış güçler tarafından yürütülen konvansiyonel olmayan savaşı » da içeren Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı kullanmaktadır.

ABD ve NATO’nun savaşının Libya’yı yıktığı yıl olan 2011’de, Suriye’de tam olarak da bu yaşanmıştır. Bunu, daha önce yayınlanmış belgeli kanıtlar ortaya koymaktadır: Örneğin:

 Mart 2013’te New York Times, Suudi Arabistan ve diğer Körfez monarşilerinin finansmanıyla, Suriye’ye sızmalarından önce, ABD Özel Kuvvetleri tarafından eğitilen İslamcı militanlara yönelik, Türkiye ve Ürdün’e tonlarca silah sevk eden CİA ağına ilişkin ayrıntılı bir araştırma yayınlar [1].

 Mayıs 2013’te el Bağdadi, bir fotoğrafın belgelediği üzere IŞİD’i kurduktan bir ay sonra, Suriye’de John McCain başkanlığındaki bir ABD senato heyetiyle bir araya gelir [2].

 Mayıs 2015’te, Judicial Watch, General Michael Flynn’in, « Doğu Suriye’de bir selefi prensliği kurma imkanının bulunduğunu ve muhalefeti destekleyen Batılı ülkelerin, Körfez devletlerinin ve Türkiye’nin tam olarak bunu istediklerinin » belirtildiği 12 Ağustos 2012 tarihli bir belgesini ifşa eder [3].

 Temmuz 2016’da Wikileaks, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, İran-Suriye ilişkisi göz önüne alındığında, « Esad’ın devrilmesinin, nükleer tekelini kaybetme korkusunu azaltarak, İsrail’e çok büyük fayda getireceğini » yazdığı bir elektronik postayı ifşa eder [4].

Bu, ABD ve müttefikleri 2014 yılında IŞİD’e karşı askeri kampanya başlatmış olsalar da, IŞİD kuvvetlerinin silahlı araçlarla uzun konvoylar oluşturarak açık alanlarda rahatsız edilmeden nasıl ilerleyebildiklerini açıklamaktadır.

2015 yılında Rusya’nın Şam kuvvetlerine destek olarak gerçekleştirdiği askeri müdahalesi ihtilafın kaderini tersine çevirir. Moskova’nın stratejik hedefi, ABD ve NATO’nun İran’a saldırıp Rusya’yı kuşatması için kullanabileceği, Libya’da olduğu gibi kaosa yol açacak olan Suriye devletinin yıkılmasını önlemektir.

Kısa devre yapan ABD, NATO’nun bölgedeki ileri karakolu Türkiye’yi kaybetmemek için daha sonra onları kaderiyle baş başa bırakmak üzere, Kürt ayrılıkçılarını destekleyerek Suriye’nin parçalanması kartını oynamaya devam etmektedir.

Böylesi bir zeminde, Bin Ladin gibi (eskiden ABD’nin Afganistan savaşında Rusya’ya karşı, daha sonra Bosna-Hersek’te müttefiki) el Bağdadi’nin de kamuoyu önünde yargılanmak üzere neden yakalanamadığını, ancak ABD stratejisi içerisinde oynadığı gerçek role ilişkin kanıtları ortadan kaldırmak için fiziksel olarak ortadan kalkması gerektiğini daha iyi anlıyoruz. Bu yüzden Trump mutlu sonla biten filmi çok beğenmiş görünmektedir.

Manlio Dinucci

Çeviri
Osman Soysal

Kaynak
Il Manifesto (İtalya)

      

[1] « Arms Airlift to Syria Rebels Expands, With Aid From C.I.A. », par C. J. Chivers and Eric Schmitt, The New York Times, March 14, 2013. “Suriye’ye karşı milyarlarca dolarlık silah”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 18 Temmuz 2017.

[2] ““Arap Baharı” Orkestrası Şefi John McCain ve Halife”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Nizamettin Karabenk, Voltaire İletişim Ağı , 18 Ağustos 2014.

[3] Rapport de l’Agence de Renseignement militaire aux divers services de l’administration Obama sur les jihadistes en Syrie (document déclassifié en anglais), 12 août 2012.

[4] « New Iran and Syria », Hillary Clinton, December 31, 2012, Wikileaks.

PT -- John W. Whitehead -- Cuidado com o Mal Progressivo no nosso Meio

Cuidado com o Mal Progressivo no nosso Meio

por John W. Whitehead

Outubro 29, 2019

 “Vêem-nos na rua. Observam-nos na TV. Podem até votar num deles, neste Outono. Vocês consideram que são pessoas como vós. Estão errados. Completamente errados. ”

- They Live (Eles Vivem)

Estamos a viver em dois mundos, vocês e eu.

Existe o mundo que vemos (ou que somos feitos para ver) e, a seguir, há aquele que sentimos (e, ocasionalmente, vislumbramos), o último dos quais é completamente diferente da realidade impulsionada pela propaganda fabricada pelo governo e pelos seus patrocinadores corporativos/empresariais, incluindo a comunicação mediática.

De facto, o que a maioria dos americanos percebe como vida - privilegiada, progressista e livre - nos Estados Unidos, está muito longe da realidade, onde a desigualdade económica está a aumentar, as agendas verdadeiras e o poder incontestável estão enterrados sob camadas de linguagem orwelliana incompreensível e de obscurecimento corporativo indecifrável e a “liberdade” tal como ela é, é administrada em pequenas doses de acordo com a lei, pela polícia militarizada e armada até aos dentes.

Nem tudo é o que parece.

Este é o argumento do filme They Live, de John Carpenter, lançado há mais de 30 anos e permanece, irritante e assustadoramente apropriado, para a nossa era moderna.

Mais conhecido pelo seu filme de terror Halloween, que assume que existe uma forma do mal tão sombria que não pode ser morta, a produção total de Carpenter está imbuída de uma forte inclinação lacónica anti-autoritária, anti-establishment, que fala das preocupações do cineasta sobre o desenrolar da nossa sociedade e, particularmente, do nosso governo.

Carpenter retrata, frequentemente, o governo a agir contra os seus próprios cidadãos, uma população fora de contacto com a realidade, com a tecnologia descontrolada e perigosa e um futuro mais horrível do que qualquer filme de terror.

Em Escape from New York, Carpenter apresenta o fascismo como o futuro da América.

Em The Thing, uma  reconstituição do clássico de ficção científica de 1951 do mesmo nome, Carpenter pressupõe que, cada vez mais, todos nós estamos a desumanizar-nos.

Em Christine, o filme da adaptação da novela de Stephen King sobre um carro possuído pelo demónio, a tecnologia exibe vontade e consciência próprias e entra numa violência assassina.

Em The Mouth of Madness, Carpenter observa que o mal cresce quando as pessoas perdem “a capacidade de reconhecer a diferença entre a realidade e a fantasia”.

E depois existe o They Live de Carpenter, no qual dois trabalhadores migrantes descobrem que o mundo não é o que parece. De facto, a população está a ser controlada e explorada por estrangeiros que trabalham em parceria com uma elite oligárquica. Habitualmente, a população - felizmente inconsciente da verdadeira programação em acção nas suas vidas - tem sido embalada com suavidade, doutrinada em conformidade, bombardeada com distracções da comunicação mediática e hipnotizada através de mensagens subliminares transmitidas pela televisão e por vários dispositivos electrónicos, bem como através de cartazes de propaganda em lugares públicos e dispositivos semelhantes.

Somente quando o vagabundo sem abrigo, John Nada (interpretado ao extremo pelo falecido Roddy Piper) descobre um par de óculos de sol sofisticados - lentes Hoffman – é que Nada vê o que está por trás da realidade fabricada pela elite: o controlo e a escravidão.

Pentagon releases VIDEO from raid on ISIS leader al-Baghdadi

30 Oct, 2019 21:18 / Updated 54 seconds ago

Get short URL

The Department of Defense has published video footage of the US special forces raid that killed Abu Bakr al-Baghdadi, the leader and so-called ‘Caliph’ of the Islamic State, in addition to photos and other details of the mission.

DETAILS TO FOLLOW

Guy Elster

✔@guyelster

#BREAKING #US army has published a video from the operation to kill #ISIS leader Al Baghdadi

1

9:14 PM - Oct 30, 2019

Twitter Ads info and privacy

See Guy Elster's other Tweets

John W. Whitehead -- Beware the Growing Evil in Our Midst

Beware the Growing Evil in Our Midst

by John W. Whitehead

October 29, 2019

“You see them on the street. You watch them on TV. You might even vote for one this fall. You think they’re people just like you. You’re wrong. Dead wrong.” 

— They Live

We’re living in two worlds, you and I.

There’s the world we see (or are made to see) and then there’s the one we sense (and occasionally catch a glimpse of), the latter of which is a far cry from the propaganda-driven reality manufactured by the government and its corporate sponsors, including the media.

Indeed, what most Americans perceive as life in America—privileged, progressive and free—is a far cry from reality, where economic inequality is growing, real agendas and real power are buried beneath layers of Orwellian doublespeak and corporate obfuscation, and “freedom,” such that it is, is meted out in small, legalistic doses by militarized police armed to the teeth.

All is not as it seems.

This is the premise of John Carpenter’s film They Live, which was released more than 30 years ago, and remains unnervingly, chillingly appropriate for our modern age.

Best known for his horror film Halloween, which assumes that there is a form of evil so dark that it can’t be killed, Carpenter’s larger body of work is infused with a strong anti-authoritarian, anti-establishment, laconic bent that speaks to the filmmaker’s concerns about the unraveling of our society, particularly our government.

Time and again, Carpenter portrays the government working against its own citizens, a populace out of touch with reality, technology run amok, and a future more horrific than any horror film.

In Escape from New York, Carpenter presents fascism as the future of America.

In The Thing, a remake of the 1951 sci-fi classic of the same name, Carpenter presupposes that increasingly we are all becoming dehumanized.

In Christine, the film adaptation of Stephen King’s novel about a demon-possessed car, technology exhibits a will and consciousness of its own and goes on a murderous rampage.

In In the Mouth of Madness, Carpenter notes that evil grows when people lose “the ability to know the difference between reality and fantasy.”

And then there is Carpenter’s They Live, in which two migrant workers discover that the world is not as it seems. In fact, the population is actually being controlled and exploited by aliens working in partnership with an oligarchic elite. All the while, the populace—blissfully unaware of the real agenda at work in their lives—has been lulled into complacency, indoctrinated into compliance, bombarded with media distractions, and hypnotized by subliminal messages beamed out of television and various electronic devices, billboards and the like.

It is only when homeless drifter John Nada (played to the hilt by the late Roddy Piper) discovers a pair of doctored sunglasses—Hoffman lenses—that Nada sees what lies beneath the elite’s fabricated reality: control and bondage.

When viewed through the lens of truth, the elite, who appear human until stripped of their disguises, are shown to be monsters who have enslaved the citizenry in order to prey on them.

Likewise, billboards blare out hidden, authoritative messages: a bikini-clad woman in one ad is actually ordering viewers to “MARRY AND REPRODUCE.” Magazine racks scream “CONSUME” and “OBEY.” A wad of dollar bills in a vendor’s hand proclaims, “THIS IS YOUR GOD.”

When viewed through Nada’s Hoffman lenses, some of the other hidden messages being drummed into the people’s subconscious include: NO INDEPENDENT THOUGHT, CONFORM, SUBMIT, STAY ASLEEP, BUY, WATCH TV, NO IMAGINATION, and DO NOT QUESTION AUTHORITY.

This indoctrination campaign engineered by the elite in They Live is painfully familiar to anyone who has studied the decline of American culture.

John W. Whitehead -- The Pathocracy of the Deep State

The Pathocracy of the Deep State

by John W. Whitehead

October 24, 2019

“Politicians are more likely than people in the general population to be sociopaths. I think you would find no expert in the field of sociopathy/psychopathy/antisocial personality disorder who would dispute this… That a small minority of human beings literally have no conscience was and is a bitter pill for our society to swallow — but it does explain a great many things, shamelessly deceitful political behavior being one.”—Dr. Martha Stout, clinical psychologist and former instructor at Harvard Medical School

Twenty years ago, a newspaper headline asked the question: “What’s the difference between a politician and a psychopath?”

The answer, then and now, remains the same: None.

There is no difference between psychopaths and politicians.

Nor is there much of a difference between the havoc wreaked on innocent lives by uncaring, unfeeling, selfish, irresponsible, parasitic criminals and elected officials who lie to their constituents, trade political favors for campaign contributions, turn a blind eye to the wishes of the electorate, cheat taxpayers out of hard-earned dollars, favor the corporate elite, entrench the military industrial complex, and spare little thought for the impact their thoughtless actions and hastily passed legislation might have on defenseless citizens.

Psychopaths and politicians both have a tendency to be selfish, callous, remorseless users of others, irresponsible, pathological liars, glib, con artists, lacking in remorse and shallow.

Charismatic politicians, like criminal psychopaths, exhibit a failure to accept responsibility for their actions, have a high sense of self-worth, are chronically unstable, have socially deviant lifestyles, need constant stimulation, have parasitic lifestyles and possess unrealistic goals.

It doesn’t matter whether you’re talking about Democrats or Republicans.

Political psychopaths are all largely cut from the same pathological cloth, brimming with seemingly easy charm and boasting calculating minds. Such leaders eventually create pathocracies: totalitarian societies bent on power, control, and destruction of both freedom in general and those who exercise their freedoms.

Thierry Meyssan -- La paix ou la lutte contre le CO₂ : il faut choisir sa priorité

La paix ou la lutte contre le CO₂ : il faut choisir sa priorité

par Thierry Meyssan

Deux politiques sont menées au niveau mondial. La première vise à défendre l’avenir de l’humanité en mettant fin à la principale cause actuelle des guerres : l’accès aux sources d’énergie fossiles. La seconde entend défendre la planète en limitant la production de CO2, principalement imputable à l’usage des énergies fossiles. Ces deux politiques se contredisent. Il importe de choisir sa priorité.

RÉSEAU VOLTAIRE | DAMAS (SYRIE) | 29 OCTOBRE 2019 

DEUTSCH  ESPAÑOL  ITALIANO  PORTUGUÊS  РУССКИЙ  TÜRKÇE  ΕΛΛΗΝΙΚΆ 

Entrepreneur haut en couleur, Donald Trump s’est engagé à « Make America Great Again ! » en démantelant l’Empire américain. Il a favorisé la production d’énergie fossile aux USA et retire ses troupes du Moyen-Orient élargi ; une politique qu’il n’aurait pas pu mener sans retirer son pays de l’Accord de Paris.

Dans une note diffusée par la Maison-Blanche le 23 octobre 2019, le cabinet du président Donald Trump annonce que les États-Unis n’ont plus besoin de livrer des guerres pour s’approvisionner en pétrole [1].

Exit la « Doctrine Carter » qui répondit aux révélations sur les crimes de la CIA, à la défaite US au Vietnam, au scandale du Watergate et à la crise pétrolière mondiale de 1974. Pour redonner confiance en eux-mêmes à ses concitoyens, le président Jimmy Carter prononça coup sur coup une importante allocution télévisée [2] et le discours sur l’état de l’Union de 1980 [3]. Il déclara que l’approvisionnement énergétique de l’économie US imposait de qualifier l’accès au pétrole du Moyen-Orient de « question de sécurité nationale ». Son successeur, le président Ronald Reagan, créa le CentCom, c’est-à-dire le Commandement militaire US de la région centrale, comme si le Moyen-Orient devenait subitement une province de l’Empire US.

Durant 21 ans, la politique mondiale s’est organisée autour de cette invraisemblable prétention de Washington. La zone couverte par le CentCom a plusieurs fois changé. Elle comprenait au départ la corne de l’Afrique jusqu’à l’Égypte, le Levant sauf Israël et parfois la Jordanie et le Liban, la péninsule arabique et l’Asie du Sud-Ouest. Toutes les guerres de 1980 à 2001 ont été prioritairement des conflits de ressource énergétique (sauf celles des Balkans qui constituaient le « laboratoire » de ce qui allait suivre).